FMF lilerin oluşturduğu bir Facebook grubu

1 Aralık 2009 Salı

FMF hastalarının sosyal ağda bir araya geldikleri Facebook grubuna üye olmak isterseniz buraya tıklayarak Facebook grubuna üye olabilirsiniz.

Share/Bookmark

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İzmir FMF Uzmanı Doktorlar

29 Kasım 2009 Pazar

Dr. Yasemin KABASAKA
Dr. Fatoş ÖNEN
İç Hastalıkları AD, Romatoloji BD,
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, İZMİR

Share/Bookmark

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi FMF Uzmanı Doktorlar

26 Kasım 2009 Perşembe

Dr. Yelda BİLGİNER,
Dr. Ayşin BAKKALOĞLU
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD,
Pediatrik Nefroloji ve Romatoloji Ünitesi,
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, ANKARA

Share/Bookmark

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Akdeniz Ateşli Hastalığı Uzmanı

25 Kasım 2009 Çarşamba

Prof.Dr. Eren ERKEN
Ailevi Akdeniz Ateşinin Genetiği Ve Patogenezi Konusunda Uzman
İç Hastalıkları AD, Romatoloji-İmmünoloji BD,
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, ADANA
www.cu.edu.tr

Share/Bookmark

Ege Üniverstesi FMF Uzmanı

22 Kasım 2009 Pazar

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Yrd.Doç. Vedat İnal

Share/Bookmark

GÖZTEPE Eğitim Araştırma Hastanesi FMF uzmanları

21 Kasım 2009 Cumartesi

GÖZTEPE Eğitim Araştırma Hastanesi / İSTANBUL
Romatoloji Bölümü
Dr. FÜSUN MORAL OĞUZ

Share/Bookmark

Marmara Üniversitesi Tıp Fak. Vakfı Hastanesi FMF Uzmanı

18 Kasım 2009 Çarşamba

Marmara Üniversitesi Tıp Fak. Vakfı Akademik Hospital
Prof.Dr. Şule Yavuz
Prof.Dr. Haner Direskereli
FMF konusunda uzman
Tel no: 0216-6510000
Adres: Nuhkuyusu caddesi no:88 Altunizade İSTANBUL
Not : Muayene ücreti:150 Tl imiş.

Share/Bookmark

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi FMF Uzmanı

14 Kasım 2009 Cumartesi

Özgür Kasapcopuroglu
Te: .0.532.2129111
Eposta: ozgurcopur@e.-kolay.net

Share/Bookmark

Ankara da FMF uzmanı Romatoloji Doktorları

12 Kasım 2009 Perşembe

Hacettepe Üniversitesi
Çocuk Saglığı nefroloji ve romatoloji
PROF:DR.SEZA ÖZEN
Tel : 0312. 3051863
E-postasi: sezaozen@hacettepe.edu.tr

PROF:DR.REZAN TOPALOGLU
Tel :0312.3051246
E - posta: rtopalog@hacettepe.edu.tr

Eriskin Romatoloji Bölümü
PROF:DR.MERAL CALGÜNERI
Tel: o312.3051450
E -posta: mcalguner@hacettepe.edu.tr


Ankara Üniversitesi
Ankara Ü. Tip Fak. Ibni Sina Hastanesi
PROF:DR.OSMAN ILHAN
Türk Hematoloji Dernek Baskaı
Tel : 322.3103333 /235
E-posta: oilhan@superonline.com
Web sitesi: www.osmanilhan.com


Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Romatoloji Ana Bilim Dali Başkanı
Romatolog ve ic hastaliklar uzmani
DR.SALIH PAY
Tel: 0312.4256481-82
E-posta: salihp@yahoo.com
Web sitesi: www.romatizmam.com

Share/Bookmark

İstanbul Tıp Fak. İç Hastalıkları ABD, Çapa , FMF uzmanı

8 Kasım 2009 Pazar

Prof. Dr. M. Orhan Aral
İstanbul
Branş : Genel Dahiliye
İkinci Uzmanlık/Doktora veya Üst İhtisas : Romatoloji
İstanbul Tıp Fak. İç Hastalıkları ABD, Çapa
Hast.Tlf. : 212 414 20 00/3
Muayenehane : Abide-i Hürriyet cad, No.121 Lale apt. D.3 Şişli /İSTANBUL
Muayenehane Tlf. : 212 247 92 75
Diğer Tlf. : 212 225 66 55

Share/Bookmark

FMF hastası Ebru Yarcan ın öyküsü

7 Kasım 2009 Cumartesi

Akdeniz Ateşi, iyilik perisinin hayatını yaktı
En çok Akdeniz insanını vuruyor
TOÇEV 1350 çocuğu okutuyor
102 No'lu Oda'nın sırrı


Bir kendine deva olamadı

Bin 350 çocuğu okutan yardım meleği Ebru Yarcan kendi hastalığı Akdeniz Ateşi'yle bir türlü başa çıkamıyor.

Ailesi Ebru Yarcan'ı prensesler gibi büyüttü, İsviçre'de leydi okulunda okuttu. O, büyüyünce kendini çocuklara adadı. 25 yaşındayken okuyamayan çocuklar için Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı'nı (TOÇEV) kurdu. Yarcan şu anda 34 yaşında ve kurduğu vakıf 1350 çocuğun eğitim masrafını karşılıyor.

Yedi ameliyat oldu
Bir de kitap yazan Yarcan'ın hayatının öbür yüzünde ise koca bir dram var. 9 yaşından beri sinsi hastalık Akdeniz Ateşi'yle (FMF) savaşıyor. Her atak vücudunu yaralıyor. Bir ara yürüyemez, konuşamaz oldu. Şu günlerde sekizinci ameliyata girecek.



Akdeniz Ateşi, iyilik perisinin hayatını yaktı

İmkânı olmayan yüzlerce çocuğun okuma hayallerini gerçekleştiren Ebru Yarcan, 25 yıldır 'Akdeniz Ateşi' hastalığıyla boğuşuyor Dokuz yaşındayken yakalandığı hastalık yüzünden yürümekte güçlük çeken Yarcan sekizinci ameliyatını olmaya hazırlanıyor.

Genetik bir hastalık olan 'Akdeniz Ateşi' bir 'eğitim meleğinin' yaşamını altüst etti!. 1994 yılında kurduğu TOÇEV (Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı) kanalıyla halen 1350 çocuğun eğitimine katkıda bulunan Ebru Yarcan, hastalığa henüz dokuz yaşındayken yakalanmış. Evli ve ikiz erkek çocuk annesi olan 34 yaşındaki Yarcan, perşembe günü sekizinci kez ameliyat masasına yatarak, vücudunda oluşan ödemleri aldıracak. Ebru Yarcan vücudunda oluşan ödemlerin yanısıra bir ara konuşamaz hale dahi gelmiş. Ebru, hastalık yüzünden yürümekte de güçlükçekiyor. Henüz dokuz yaşındayken bağırsaklarda başlayan sancılar, halsizlik ve ateş gibi belirtilerin ardından 14 yaşındayken 'Akdeniz Ateşi' teşhisi konulan ve burburu ardına ameliyatlar geçiren Ebru Yarcan'ın babası da aynı hastalıkla boğuşmuş.

VAKFI ÜZERİNE TEZ YAZDI
Hastalık nedeniyle 'atak' geçiren ve genelde üç gün kadar süren bu ataklar sırasında çok sıkıntı çektiğini belirten Yarcan, her atağın vücuduna çok büyük zararlar verdiğini anlatıyor. Bir yandan hastalığı ile uğraşırken bir yandan da TOÇEV'deki çalışmalarını sürdüren Ebru Yarcan, vakfıkurmaya karar vermesinin hikayesini şöyle anlatıyor: "Avusturya Lisesi Ticaret Bölümü'nü bitirdikten sonra İsviçre'ye gidip Leydi Okulu'nda Fransızca eğitimi aldım. Ardından da Amerikan Üniversitesi'nde eğitimimi tamamladım. Tezimi de kuracağım vakıf üzerine yaptım. Okulun ardından çocuklara yardım eden bir vakıfta çalışmaya başladım. O vakıf Güney Afrika'daki ailelere yardım ediyordu. Ben de kendi kendime, 'Türkiye'deki çocuklara yardım etmeyelim' diye düşündüm ve TOÇEV'i kurdum."

'HAYATA BAĞLANDIM'
Vakfı kurmaya karar verdiği yıllarda ailesinin ona inandığını ancak maddi bir destektebulunmadığını söyleyen Ebru Yarcan, "Ben çok güzel okudum, her istediğim oldu. Ancak herkes benim kadar şanslı değildi. Bu şansın başka çocuklara da verilmesi gerektiğini düşündüğüm için 1994 yılında bu vakfı kurdum" diyor. Okul yıllarında özel şoförlerle okula giden ve arkadaşları arasında'prenses' olarak anılan Ebru Yarcan,kurduğu vakıftan aldığı hazzı da şöyle anlatıyor: "Bir insanın bu yaşta yaşayabileceği en büyük sevgi zenginliğini kurduğum vakıfla yaşadım. TOÇEV sayesinde hayata pozitif bakmayı öğrendim. Hayata adeta yeniden bağlandım."


En çok Akdeniz insanını vuruyor

Akdeniz Ateşi'nin sıklıkla Türkler'de, Araplar'da, Yahudiler'de ve Ermeniler'de görülen bir hastalık olduğunu belirten Uzman Romotolog Doktor Ayda Uluhan, hastalığın tekrarlayan ateş, karın, göğüs ve eklem ağrısı ataklarına neden olduğunun altını çiziyor.

ATEŞ ATAĞI
Atakların genellikle 24 - 48 saat sürdüğünü anlatan Dr. Uluhan, hast alığın özelliklerini şöyle sıralıyor: "Hastalarda ataklar dışında hiçbir belirti yoktur, yani normal insandan farksızdırlar. Hastalığın ortaya çıkması için anne veya babanın taşıyıcı veya hasta olması gerekir. Sıklıkla Akdeniz Bölgesi ve civarında görülür, zaten bu yüzden bu adı almıştır. Ateş atakları en belirgin özelliklerinden biridir."

BÖBREK RİSKİ
Dr. Uluhan karın ağrısının akut apandisit ile karışabileceğini belirterek, "Hastaların bir kısmı akut apandisit tanısı ile ameliyat edilmişlerdir ancak karın ağrıları geçmemiştir" diyor. Hastalığın uzun dönemde 'amiloidoz' denen bir hastalığa yol açabildiğine dikkat çeken Dr. Uluhan, "Amiloid maddesi birikerek böbrek yetmezline yol acabile bilir"diye konustu.

102 No'lu Oda'nın sırrı

'102 No'lu Oda' adlı bir kitap yazarak yaşadıklarını kaleme alan Ebru Yarcan, ikinci kitabını da çıkarmaya hazırlıyor. İlk kitabını bir arkadaşının ısrarları üzerine yazdığını anlatan Ebru şöyle devam ediyor: "Evde yanlızdım, Hiçbir şey yapamadan oturuyordum. Bir yandan ağlıyor bir yandan da teybe konuşuyordum. İşte o zaman rahatladığımı fark ettim. Devam etmek istedim ama boğazımda ödem oluşunca yazmaya karar verdim."


TOÇEV 1350 çocuğu okutuyor

* 1994 yılında kurulan TOÇEV çalışmalarına beş çocuğa eğitim desteği vermek için kuruldu. Bugün tam 1350 çocuk okutuyor.

* Güneydoğu'da yedi tane çocuk parkı kurdu.

* iki sene Unicef ile ortaklaşa çalıştı.

* 1999 yılındaki Gölcük depreminde Gölcük'e bir atölye kurdu ve oradaki hanımların el becerileri ile para kazanmalarına yardımcı oldu.

* Geçtiğimiz yıl 10. kuruluş yılını kutlayan vakfın bir yıl içinde, 81 ilde 81 okulun onarımını sağlamak üzere başlattığı proje ise devam ediyor.

ÖYKÜ YAZICIOĞLU

Share/Bookmark

Çocukluk Çağında FMF konusunda Dr. Ayşegül DOĞAN DEMİR' in Uzmanlık Tezi

6 Kasım 2009 Cuma

Dr. Ayşegül DOĞAN DEMİR'in "ÇOCUKLUK ÇAĞI AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ HASTALARINDA KLİNİK VE EPİDEMİYOLOJİK ÖZELLİKLERİN BELİRLENMESİ VE BU ÖZELLİKLERLE SIK GÖRÜLEN MUTASYONLAR ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN ARAŞTIRILMASI" konulu uzmanlık tezine aşağıdaki adresten indirebileceğiniz PDF dosyasından ulaşabilirsiniz.

http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/cocuk_sagligi/dr_aysegul_dogan_demir.pdf

Share/Bookmark

Hacettepe Üniversitesi FMF Uzman Doktorları

Romatoloji Bölümü
Doç.Dr.Şule Apraş BİLGEN

Share/Bookmark

Haberlerden - "Akdeniz Ateşi Derneği"

3 Kasım 2009 Salı

03.10.2000 tarihli Hürriyet Gazetesinden alınmıştır.

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=-186454


Dünyada ‘‘FMF’’ kısaltmasıyla tanınan ‘‘Ailevi Akdeniz Ateşi’’ adlı hastalığa yakalananlar için Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde bir dernek kuruldu.

DOKUZ Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde İç Hastalıkları Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Mehmet Tunca, düzenlenen ilk toplantıda üyelere hastalık hakkında bilgi verdi, ileri düzeydeki hastalar için yapılması gerekenleri anlattı.

Teşhis edilemiyor

TÜRKİYE'de 50 bini aşkın FMF hastası olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tunca, belirtiler itibariyle pek çok doktorun hastalığı teşhis edemediğini ya da yanlış teşhis koyduğunu söyledi. Apandisit rahatsızlığı ve romatizma teşhisiyle hastalara yanlış tedavi uygulandığını belirten Tunca, ‘‘Hastalarımın çoğu bu nedenle apandisit ameliyatı geçirmiş’’ dedi.

Ücretsiz kontrol

PROF. Dr. Tunca, anne ve babanın hasta genlerinin çocuğa etki etmesi nedeniyle ailevi ismini alan Akdeniz Ateşi hastalığının tamamen iyileştirilemeyeceğini, ancak atakların durdurulabileceğini söyledi. Belirtileri farkeden insanların zaman kaybetmeden doktora başvurmalarını isteyen Tunca, ‘‘Her çarşamba günü hastanede FMF hastaları için ücretsiz kontroller yapıyoruz’’ dedi.

FMF NEDİR?

İNGİLİZCE kısaltması FMF olan Ailevi Akdeniz Ateşi, insan kanındaki akyuvarlarda bulunan ve muhtemel iltihap uyarıcısı etkenlere karşı frenleme görevi olan bir proteinin yetersiz görev yapmasından kaynaklanıyor. Hastalık çoğu kez 5-15 yaş dolaylarında belirti vermeye başlar. Çoğu kez çocukluktan başlayarak düzensiz aralıklarla tekrarlayan yüksek ateşle birlikte karın ağrısı, diz ve ayak bileklerinde ağrılı şişlikler yapar. Hastayı çok rahatsız edecek ve doktorların apandisit sanmalarına yol açabilecek kadar şiddetli yakınmalar 24-72 saat içinde kendiliğinden düzelir ve hasta tamamen sağlıklı olduğunu düşünür. Ancak aynı ataklar birkaç hafta sonra yineler.

Share/Bookmark

Haberlerden - "Akdeniz Ateşi'nin ilacı Çiğdem"

29 Ekim 2009 Perşembe

12.12.2000 tarihli Hürriyet Gazetesinden alınmıştır.

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=-206443


Cocuklarda karin agrisi ve yuksek atesle ortaya cikan Akdeniz Atesi hastaligi tedavi edilmediginde bobrek yetmezligine yol aciyor. Hastalik cigdem ciceginden yapilan Kosnisin adli ilacla tedavi ediliyor.

Turkler, levanten Araplar, Yahudiler ve Ermeniler’de sik gorulen Ailesel Akdeniz Atesi (FMF), kalp, karaciger ve bobreklerde amiloid maddesi birikmesine yolactigi icin bobrek naklini gerektiren sorunlara neden olabiliyor. Doktorlar, sik sik karin agrisi ve atesi olan cocuklarin mutlaka kontrol ettirilmesi gerektigi belirtiyor.

Turkiye’de yeterince taninmayan FMF ile ilgili cesitli universitelerden bilimadamlari bir araya gelerek calisma grubu olusturdu. FMF taramalari ve ortak arastirmalar yapmayi planlayan grup, ayrica gen tasiyicisi aileleri dernekler kurarak egitmeyi amacliyor.

Grubun Guney Bolgesi calismalarini yuruten Cukurova Universitesi Tip Fakultesi Romatoloji-Immunoloji Bilim Dali Baskani Prof. Dr. Erken, kliniklerine surekli olarak gelen 100 civarinda hastalari bulundugunu ve kriz donemlerinde randevuya gerek duyulmadan tedaviye alindiklarini soyledi.

Yanlis tani konulabiliyor

FMF’in, Kuzey Afrika’da 2500 yil once olusmus bir genetik mutasyon sonucu ortaya ciktigini ve goclerle yayildigini anlatan Prof. Dr. Erken, soyle devam etti:

’’Bu mutasyon 1997 yilinda 16. kromozom uzerinde gosterildi. Daha sonraki yillarda cok sayida genetik degisim oldugu goruldu. Hastalik gen tasiyicisi anne ve babadan geciyor. Kriz aninda karin agrisi, atesve gogus agrisi oluyor. 5-6 yaslarinda ya da blug caginda ortaya cikiyor. 2-3 gun suren krizler hastayi cok rahatsiz ediyor.

Israil’de gen tasiyiciligi yuzde bir olarak belirlenmis. Ancak bizde henuz boyle bir calisma yok. Olusturulan FMF grubu bu tur calismalar yapmayi planliyor.’’

Ataklarin devam etmesi ve tedavi yapilmamasi durumunda kalp, karaciger ve bobreklerde amiloid maddesi biriktigini ve amiloidoz hastaligi gelistigini belirten Erken, ’’Bu nedenle bobrek nakli yapilan hastalar var’’ dedi.

Karin agrisi yuzunden yanlis tani nedeniyle apandisit ameliyati olan hastalar bulundugunu, bu yuzden hastaligin kamuoyunda taninmasinin cok onemli oldugunu vurgulayan Prof. Dr. Erken, ailelere, sik sik karni agriyan ve atesi olan cocuklari mutlaka bu acidan da kontrol ettirmelerini onerdi.

FMF’lilerde onceleri yuzde 60 olan bobrek bozuklugunun tedaviyle yuzde 7’lere indigini kaydeden Erken, sunlari soyledi:

Bagisiklik sistemi tetikliyor

’’FMF tanisi konmus hastada hem krizleri onleyici hem de diger organlarda olusacak bozulmayi engelleyici tedavi yapilabiliyor. Cigdem bitkisinden elde edilen (kosnisin) adli ilaci kullaniyoruz. Eskiden bu ilac atak donemlerinde veriliyordu. Simdi organlari korumak icin surekli kullaniliyor. Ilacin onemli bir yan etkisi de yok.’’

FMF ataklarinin stres, yorgunluk ve ekfesiyoz ajanlarin etkisiyle tetiklendigini bildiren Erken, ’’FMF’li hastanin bagisiklik sisteminin kontrolu bozuktur. Bu yuzden bagisiklik sistemini uyaran hersey ataga neden olur’’ dedi.

Prof. Dr. Erken, hastalikta erken taninin hayati onem tasidigini vurgulayarak, ailelerden bu konuda hassas davranmalarini istedi. ANKA

Share/Bookmark

Haberlerden - "Tek mutant olanlar FMF liler değil, Hepimiz Mutantız !"

26 Ekim 2009 Pazartesi

FMF hastalarının genlerindeki mutasyondan dolayı mutant oldukları söylenir. Bununla ilgili bir haberi sizinle paylaşmak isteriz.

Araştırmada, her bir insanın genetik yapısında 100 ila 200 mutasyon meydana geliyor.

Bilimciler 70 yıllık çalışmada mutlu sona ulaştı ve her bir insanın DNA’sında en az 100 mutasyonun meydana geldiğini belirledi.

Elde edilen sonuçlar bir yandan evrim mekanizmalarının doğrulanması olarak algılanırken öte yandan genetik bozuklukların önlenebilmesi için yeni fırsatlar sunabilir.

Current Biology bülteninde yayımlanan araştırmada, her bir insanın geçirdiği mutasyonlar (değişinim) neticesinde pek çok hastalık veya metabolizma bozukluğunun doğabildiği, bazı durumlarda da kişinin çevreye daha dirençli olmasının sağlanabildiği belirtildi.

Mutasyon, kısaca canlının ebeveynlerinden devraldığı genetik bilginin pek çok neden yüzünden değişime uğraması ve bu değişimlerin kalıcı hale gelmesi olarak tanımlanıyor. DNA’larındaki genetik bilgileri değişen canlının metabolizması, DNA tarafından işlenen protein ve enzimlerde de farklılaşma olduğu için değişikliğe uğruyor. Bu değişinimler, bu kişilerden üreyen sonraki nesillere de kalıtımsal olarak aktarılıyor.

İngiltere’deki Wellcome Trust Sanger Institute bünyesinde yürütülen ve en gelişmiş gen tetkik teknolojilerinin kullanıldığı incelemelerde, uzak akraba olan iki Çinli’nin tüm gen haritası çıkarıldı. Bu haritaların ortak akrabalarınkiyle kıyaslanması ve tek tek listelenmesi sonucunda bu kişilerdeki genetik değişinimler bir bir tespit edildi. Sonuçta her bir insanda 100 ila 200 mutasyonun meydana geldiği belirlendi.

Sözkonusu değişinimlerin çoğu ağır bozukluklar yaratmasa da, bazıları kansere yatkınlık veya bedensel eksiklik gibi olumsuz sonuçlar doğuruyor. Ancak Prof. Joseph Nadeau’ya göre bazı genetik mutasyonlar, kişinin çevresine daha iyi uyum göstermesini de sağlıyor olabilir.

Share/Bookmark

FMF Tanıtım Grubunun "FMF" konulu sunumu

25 Ekim 2009 Pazar

FMF Tanıtım grubu adındaki organizasyon tarafından hazırlanmış Microsoft Powerpoint sunumuna aşağıdaki bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

http://fmftanitim.com/image/FMF-Lise%5B1%5D..ppt%20d%C3%BCzeltilmi%C5%9F.ppt

FMF Tanıtım grubu hakkında bilgiye ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Share/Bookmark

İdrar Tahlilleri, Tes Sonuçları, Tahlil Kısaltmaları

24 Ekim 2009 Cumartesi

Sg: Dansite (Yoğunluk)
Referans aralığı 1.010 ¦ 1.020 arasındadır. Bu aralıklar dışında olduğunda Refraktometre adı verilen cihazla tekrar ölçüm yapılır. İdrarın soğutulması ve idrarda protein atımı dansiteyi artıran faktörlerdir.

LEU: Lökosit
İdrarda lökoside rastlanması patolojik etki olduğunu gösterir.

pH
Referans aralığı 4.8–7.4 arasında olmalıdır. Ortalama pH 6 olarak kabul edilebilir. Kan transfüzyonları, kusmalar, uzun süren soğuk banyo ve alkali yapıcı maddelerin fazla alımı idrar pH’ının artmasına neden olur. Şeker hastalığı, gut, lösemi, yüksek proteinli diyet, akut eklem romatizması, C vitamini eksikliği ve asidik ilaçların alınması idrar pH’ını azaltan nedenlerdir.

NIT: Nitrit
İdrarda nitrit bulunması nitrit üreten bakterilerin varlığını gösterir.

PRO: Protein
Genellikle hamilelerde görülür. Normalde sık rastlanmaz. Normal hastalarda rastlanması böbrek rahatsızlığını gösterir. Ayrıca idrarla atılan proteinin tipi tanı için önemlidir.

GLU: Glikoz
Negatif çıkması beklenir. Kanda aşırı derecede glikoz artarsa idrarda da çıkması beklenir. Ancak bazı hastalarda kanda glikoz fazla olsa bile idrarda görülmeyebilir. Şeker hastalığı, gebelik, uzun süre açlık ve kurşun zehirlenmesi idrarda glikoz düzeyinin artmasına neden olur.

ERY: Eritrosit
İdrarda kan olduğunu gösterir.

KET: Keton
Genellikle aç kişilerde ortaya çıkar. Hasta ne kadar aç ise keton o kadar yüksektir. Ayrıca diyabetli hastalarda da rastlanır. Ateş, ishal ve şiddetli kusmalar da idrarda keton miktarını artırır.

UBG: Ürobilinojen
Normal bir idrarda ürobilinojen değeri kalitatif olarak negatif iken, 24 saatlik idrarda 0,2,5 mg kadar tespit edilebilir.
Ürobilinojen, ürobilin, sterkobilinojen ve sterkobilin bilirubinnin yıkım ürünleridir. Normalde dışkıda bulunurlar. Karaciğerden safranın fazla atılımında, bu maddeler barsaktan emilirler ve idrarla atılırlar.


BIL: Bilirubin
Bilirubin, etçil hayvanların safrasındaki boya maddesidir. Normalde idrarda bulunmaz. Sarılık gibi durumlarda ortaya çıkar.

Share/Bookmark

Biyokimya Tahlilleri, Test Sonuçları, Biyokimya Kısaltmaları

23 Ekim 2009 Cuma

CA: Kalsiyum
Endokrin ve metabolik bozuklukların değerlendirilmesinde kullanılır. Ayrıca kemik için de önemlidir. Kemik metastazları, akromegali gibi durumlarda kalsiyum düzeyi artarken D vitamini eksikliği, magnezyum eksikliği, kronik böbrek yetmezliği gibi durumlarda kalsiyum düzeyi azalır.

PHOS: Fosfor
Fosfor metabolizmasının ve kalsiyum-fosfor dengesinin değerlendirilmesinde kullanılır. Normal Değerler : 0-5.5 U/L . Böbrek yetmezliği ve akromegali gibi durumlarda fosfor düzeyi artarken D vitamini eksikliği ve kusma gibi durumlarda fosfor düzeyi azalır.
Fosfor insan hücresinde asit-baz dengesi, kalsiyum metabolizması gibi çok önemli reaksiyonlarda rol oynayan bir maddedir. Vücuttaki fosforun %85 kadarı kemikte fosfat formunda depolanır. Kan düzeyi kan kalsiyum ve kan pH değişimlerinden etkilenmektedir. Kalsiyumda olduğu gibi bağırsaktan emilimi, idrarla atılımı ve hücre içine toplanması ya da hücreden bırakılması gibi düzenlemelerle kan düzeyi ayarlanmaktadır.Yine kalsiyum gibi parathormondan etkilenmektedir. Yemeklerden sonra düzeyi değiştiğinden 12 saatlik açtıktan sonra ölçümü yapılmalıdır.
Fosfatın Artığı Durumlar : Hipoparatiroidide fosfor artar , Fosfatın Azaldığı Durumlar : Hiperparatiroidi durumunda değerleri azalır.

UREA: Üre
Böbrek fonksiyon testlerinden biridir. Protein metabolizmasının değerlendirilmesinde kullanılır.Normal Değerler : 5 - 25 mg/dL. Düz tüpün yanı sıra 24 saatlik ya da spot idrar ile de çalışılabilirYüksek proteinli diyet gibi durumlarda üre düzeyi artarken düşük proteinli diyet, gebeliğin son dönemleri ve ağır karaciğer hastalıkları gibi durumlarda üre düzeyi azalır.

GLU: Glikoz
Karbonhidrat metabolizmasının değerlendirilmesinde kullanılır. Normal Değerler : 75-115 mg/dL . Açlık kan şekeri olarak ölçülür.

TP: Total Protein
Böbrek ve karaciğer hastalıklarının takibinde kullanılır. Kronik karaciğer hastalıkları ve yanık gibi durumlarda total protein düzeyi azalır.

HB: Hemoglobin
Anemi, kan kaybı vb. durumların değerlendirilmesinde kullanılır. Egzersiz, yanık, aşırı kusma ve yüksek rakım gibi durumlarda hemoglobin miktarı artarken anemi gibi durumlarda miktarı azalır. index

UA: Ürik Asit
Gut ve diğer pürin metabolizma bozukluklarının tanı ve takibinde kullanılır. Normal Değerler : Erkek : 2.5-8.0 mg/dL , Kadın : 1.5-6.0 mg/dL. Gut, böbrek yetmezliği, lösemi ve ağır egzersiz gibi durumlarda ürik asit düzeyi artar.

BİL-D: Bilirubin (Direk)
Karaciğer ve safra kesesi fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılır. Normal Değerler : 0-5.5 U/L. Bilirübin kandaki eritrosit (kırmızı küre) lerin parçalanması sonucu ortaya çıkar. Bazı metabolik hastalıklar, karaciğer hastalıkları, safra yolları hastalıkları, yada kan kırmızı kürelerin vücutta hızlı yıkılmalarını takiben kanda değerleri yükselebilir.

BİL-T: Bilirubin (Total)
Karaciğer ve safra kesesi fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılır. Normal Değerler : 0-5.5 U/L Bilirübin kandaki eritrosit (kırmızı küre) lerin parçalanması sonucu ortaya çıkarBazı metabolik hastalıklar, karaciğer hastalıkları, safra yolları hastalıkları, yada kan kırmızı kürelerin vücutta hızlı yıkılmalarını takiben kanda değerleri yükselebilir.

SGOT-AST-SGPT-ALT-GGT:
Kısaltmalar ile gösterilen bu testler karaciğer fonksiyon testleri anlamına gelir. Karaciğerin etkilendiği düşünülen hastalıklarda hekim tarafından istenilir. Örneğin alkol bağımlılarında, bu testler bakıldığında istenilen değerlerin yükseldiği görülür. Fiziksel muayenesinde karaciğer ağrılı olabilir.

GGT:
(gama-Glutamil-Transferase) olarak isimlendirilen değer böbrek, pankreas, karaciğer, safra kesesi ve prostat epitel (deri) dokusunun hücre mebranında bulunan bir enzimdir. GGT; alkol ve bazı ilaçların etkisi ile yada akut kolesistit ( kolon iltihabı), akut pankreatit( pankreas iltihabı), karaciğer nekrozu( karaciğer dokusunun kansız kalması), ve karaciğer metastazlarında artış gösteren bir enzimdir.

SGOT; Karaciğer hastalıkları, kalp hastalıklarında yükselebilir.
SGPT; Karaciğer hastalıkları, kalp hastalıkları ve bazı maddelerin (ilaçlar) karaciğerdeki toksik etkileri ile kandaki değeri artabilir. Tüm bu testler genellikle karaciğerden kaynaklanan hastalıkların şüphe edilmesi durumda kanda bakılan testlerdir.

ALT: Alanin Aminotransferaz
Karaciğer fonksiyon testlerinden biridir. Siroz, akut hepatit gibi karaciğer hastalıkları, kalp krizleri, kullanılan bazı ilaçlar, kas zedelenmeleri, akut ve böbrek yetmezliği gibi durumlarda ALT düzeyi artar. index

AST: Aspartat Aminotransferaz
Bütün vücut dokularında bulunmakla beraber, karaciğer, kalp ve iskelet kası en çok bulunduğu hücre içi olarak yer alan bir enzimdir. Herhangi bir nedene bağlı olarak karaciğer hücre zedelenmesi veye hasarı, kalp ve iskelet kası travması, kalp yetmezliği ve ağır egzersiz gibi durumlarda miktarı artar.Bununla birlikte böbrek yetmezliği ve B vitamini eksikliklerinde düzeyi azalabilir.

GGT (GAMAGLUTAMİLTRANSFERAZ)
Karaciğer hastalıklarında ve özellikle alkole bağlı karaciğer hastalıklarında daha değerli bir enzimdir. Ayrıca safra kesesi taşı, bu taşa bağlı safra yolları tıkanıklığı, pankreas hastalıklarında da kan değeri yükselir..

ALP: Alkalen Fosfataz
Karaciğer, safra kesesi ve kemik dokusuna bağlı hastalıkların değerlendirilmesinde kullanılır. Normal Değerler : 30-1 20 U/L Siroz, gebelik ve çocukların büyüme dönemlerinde ALP düzeyi artar. Karaciğer ,pankreas hastalıklarında, safra yollarının taş ile tıkanmasında Paratiroid bezin fazla çalıştığı durumlarda, bazı kemik hastalıklarında değerleri yükselebilir.

LDH: Laktat Dehidrogenaz
Kalp ve karaciğer hastalıklarının tanısında kullanılır. Orak hücre anemisi ve lenfoma gibi durumlarda miktarı artar.

HDL, LDL
Koroner kalp hastalığı riskinin değerlendirilmesinde kullanılır.Kan kolesterol seviyesi parmak ya da kolunuzdan alınan kan örneğinden ölçülür. Bu testte total kolesterol ve iyi kolesterol (HDL) seviyeniz belirlenir. Kan testi öncesi aç olmanız ya da özel bir şey yapmanız gerekmez. Ancak bu verilerin sonucunda kötü kolesterol (LDL) seviyesinin direkt ölçümü gerekebilir, bu test için aç olmanız şarttır. Kötü kolesterol seviyesi doktorunuza kalp hastalığı riskinizle ilgili daha fazla bilgi verir ve tedaviyi belirlemede yardımcı olur.

TK: Total Kolesterol

VLDL-K: VLDL Kolesterol
Lipit metabolizmasının değerlendirilmesinde kullanılır.

CK-MB: Kreatin Kinaz (CK)
İskelet ve kalp kasında dejenerasyona yol açan durumların değerlendirilmesinde kullanılır. Ağır egzersiz, gebeliğin son dönemleri ve doğum gibi durumlarda miktarı artar.

AMYL: Amilaz
Pankreas fonksiyon testlerinden biridir. Normal Değerler : 60-180 U/L. Alkol kullanımı miktarını artırırken pankreas yetmezliği amilaz düzeyini azaltır.Başlıca üretim yeri pankreas olması sebebiyle özellikle akut pankreatit, kronik pankreatit, kolesistit gibi rahatsızlıklarda kan değeri yükselir.

TG: Trigliserid

FE: Demir
Her türlü anemi, demir eksikliği ve demir zehirlenmesinin değerlendirilmesinde kullanılır. Demir eksikliği anemisi gibi durumlarda demir düzeyi azalır.

Sodyum
Elektrolit ve su dengesinin değerlendirilmesinde kullanılır.

Potasyum
Elektrolit ve asit-baz dengesinin değerlendirilmesi ile böbrek fonksiyonlarının takibinde kullanılır. Trombositoz, lösemi, hemoliz, doku hasarı, akut böbrek yetmezliği, ağır egzersiz ve şok potasyum düzeyini artırırken kronik açlık ve kusma ise düşürür.

Klorür
Elektrolit dengesi ve asit-baz ile su metabolizmasının değerlendirilmesinde kullanılır. Aşırı kusma gibi durumlarda miktarı azalır.

Magnezyum
Mg metabolizması ve elektrolit dengesinin değerlendirilmesi ile gebelikte hipertansiyon (preeklampsi) tedavisi uygulanan hastaların takibinde kullanılır. Gebelikte Mg düzeyi düşer.

Kreatinin
Böbreğin çalışması hakkında bize bilgi verir.Böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılır. Böbrek hastalıkları ve şok kreatinin düzeyini artırır. Böbrek hastalıkları ve yetmezliklerinde, enfeksiyon ve sıvı kayıplarında, böbrek sonrası üriner sistem tıkanıklıklarında kan değeri yükselir.

Kreatinin Klerensi
Böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ve böbrek hastalıklarının takibinde kullanılır. Burada ise böbrek hastalıkları ve şok kreatinin klerensi düzeyini azaltır.

AKŞ: Açlık Kan Şekeri
Karbonhidrat metabolizmasının değerlendirilmesinde kullanılır.

TKŞ: Tokluk Kan Şekeri
Genelde yemeğin 2. saatinde bakılır.

OGTT ve OGL: Şeker yüklemeleri

Albumin
Albumin; Karaciğer tarafından sentezlenen ve pek çok iyon, metabolit, ilaçları bağlayan bir proteindir. Sağlıklı yetişkin karaciğerinde günde 12-14 gram kadar albümin sentezi yapılır. Karaciğer sirozu, malnutrisyon dediğimiz bir tür beslenme bozuklukları , kanser hastaları gibi pek çok hastalıkta albümin değeri düşer.

Lipaz
Pankreas fonksiyon testlerindendir.

DBK: Demir Bağlama Kapasitesi
Serum demir düzeyinin değerlendirilmesinde kullanılır.

Transferrin: Plazmada demir transportunu sağlayan major proteindir. Demir eksikliği anemisi, gebelik ve östrojen kullanımında transferin düzeyi artar.

Trombosit sayısı
Kanın pıhtılaşmasını sağlayan şekilli elemanlardır. Eksikliğinde kan yeterli sürede pıhtılaşmayacağı için ağır kanamalara neden olabilir. Bu nedenle trombosit değeri vücut için önemli bir bulgudur. Eksikliğinde periferik yayma denilen ikinci bir test ile trombositlerin durumu incelenir. index Operasyon yada doğum gibi kanamanın fazla olabileceği uygulamalardan önce KZ ( Kanama Zamanı) ve PZ (Pıhtılaşma Zamanı) olarak adlandırılan iki test daha yapılarak kişinin kanamaya karşı direnci ölçülür. KZ ve PZ testleri parmağa batırılan lancet( steril iğne) ile çıkan kanın hangi sürede duracağı hesaplanarak yapılır.

Hepatit Tahlilleri
Hepatit Paneli ( Eliza )
HBsAg:
Akut veya kronik HBV (Hepatit B Virüsü) enfeksiyonlarının tanısında kullanılır. HBV enfeksiyonu sırasında serumda ortaya çıkan ilk serolojik markerdir. HBsAg’nin 6 aydan uzun süre bulunması kronik taşıyıcılık veya kronik karaciğer hastalığının göstergesidir.

Anti-HBs:
HBV’ ye karşı immünitenin tespitinde kullanılır. HBV enfeksiyonunun bitişiyle beraber (HBsAg kaybolduktan sonra) anti-HBs oluşur. Ayrıca HBV aşılamasından sonra immünitenin tespitinde de kullanılır.

Anti-HAV IgM:
Akut HAV enfeksiyonunun tanısında kullanılır. 15–45 günlük bir inkübasyonu takiben semptomların ortaya çıkması ile beraber kanda görülür ve genelde 3–6 ay pozitif kalır.

Anti-HAV Total:
Hepatit A’ya karşı immünitenin olup olmadığının değerlendirilmesinde kullanılır.

HBeAg:
HBV enfeksiyonunun takibinde kullanılır. Enfeksiyonun erken evrelerinde, HBsAg’den sonra ortaya çıkar. Virüste aktif viral replikasyonun olduğunu gösterir.

Anti-HBe:
HBV enfeksiyonunun takibinde kullanılır. HBeAg ortadan kaybolduktan sonra görülür. Anti-HBe pozitif olan kronik taşıyıcıların karaciğer histolojileri ve karaciğer fonksiyon testleri genellikle normaldir.

Anti-HIV:
HIV tanısında kullanılır. (Aids)

Anti-HCV:
HCV enfeksiyonunun tanısında kullanılır. Genelde HCV enfeksiyonunun geç evresinde kanda bulunur. Anti-HCV’nin bulunması immüniteyi sağlamaz. Pozitif sonuçlar diğer yöntemlerle doğrulanmalıdır.

Share/Bookmark

Hormon Tahlilleri, Test Sonuçları, Kısaltmaları

21 Ekim 2009 Çarşamba

Tiroit Hormonu Testleri, Tahlilleri
T4 : Total T4
Tiroid fonksiyonları değerlendirilir.Hipertiroidide artarken, hipotiroidide azalır. Tiroksin replasman tedavisi alan kişilerde TT4 yüksek bulunabilir. T4 otoantikorlarının bulunduğu durumlarda ise TT4 yüksek, TT3 normal çıkabilir.

T3: Total T3
Tiroid fonksiyonları değerlendirilir. Hipertiroidide (tiroid bezinin çok çalışması) artarken, hipotiroidide (tiroid bezinin yetersiz çalışması) azalır. Kronik hastalığı olan veya uzun süre hastanede yatmış olan hastalar ötiroid olsalar bile TT3 düzeyi düşük bulunabilir. T3 otoantikorlarının bulunduğu durumlarda ise TT3 yüksek, TT4 normal çıkabilir.

FT3: Serbest T3
Tiroid fonksiyonları değerlendirilir. Hipertiroidizm ve T3 tirotoksikozunda (tirotoksikoz = kanda ani olarak tiroid hormonlarının yükselmesi) serum FT3 düzeyi artarken, hipotiroidizmde azalır. Ayrıca kronik hastalığı olan veya uzun süre hastanede yatmış olan kişiler ötiroid olsalar bile FT3 düzeyi düşük bulunabilir.

FT4: Serbest T4
Tiroid fonksiyonları değerlendirilir. Hipertiroidizmde serum FT4 düzeyi artarken, hipotiroidizmde azalır.

TSH: Tiroid-Stimulating Hormon (Tiroid Uyarıcı Hormon)
Tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ve tedavi takibinde kullanılır. Hipotroidizmde TSH düzeyi artarken hipertiroidizmde TSH düzeyi azalır.

E2: Estradiol
Vücuttaki en potent endojen östrojendir. Ovülasyon indüksiyonunun takibi ve erkeklerde jinekomastinin değerlendirilmesinde kullanılır.

ß-HCG: Beta HCG
Gebeliğin teşhisi, ektopik gebelik şüphesinin değerlendirilmesi ve in vitro fertilizasyon (vücut dışındaki özel bir ortamda döllenme) hastalarının takibinde kullanılır. Ayrıca testis tümörü ve overin germ hücreli tümörlerinin değerlendirilmesi ve takibinde de kullanılır.

FERR: Ferritin
Demir eksikliği anemisi, kronik hastalık anemisi, talasemi (Akdeniz anemisi), hemakromatozis ve demir yükleme tedavisinin takibinde kullanılır. Karaciğer hastalıklarının varlığında demir eksikliği olmasına rağmen ferritin normal düzeyde bulunabilir. Ayrıca akut faz reaktanlarından biridir.

B12: Vitamin B12
Hematopoezis ve normal nöronal fonksiyonlar için gereklidir. Kronik böbrek yetmezliği, konjenital kalp yetmezliği, diabetes mellitus ve karaciğer hastalıklarında vitamin B12 düzeyi yüksekken vejetaryenlerde düşüktür.

FOL: Folik Asit
Folat eksikliğinin tanı ve tedavisi takibi ile megaloblastik ve makrositik anemilerin değerlendirilmesinde kullanılır. Diyetle folat alımının azalması, hemodiyaliz, gebelik ve fenitoin vb. bazı ilaçlar folat düzeyini düşürürken, vejetaryen diyet ile folat düzeyi artar.

AFP: Alfa-Fetoprotein
Hepatoselüler ve germ hücreli karsinomlarda (karsinom = kötü huylu tümör) kullanılan bir tümör belirleyicisidir. Bazı kanserlerde de ( pankreas, mide, kolon, akciğer v.b.) AFP düzeyi yükselebilir. Siroz, hepatit ve alkolik karaciğer hastalığı gibi durumlarda da AFP seviyesinde artış olabilir.

CEA:
Kolon, rektum, akciğer, meme, karaciğer, pankreas, prostat, mide ve over kanserlerinde CEA düzeyi artar. Özellikle kolorektal kanserler ve ileri evre meme kanserlerinde takipte kullanılabilir. Sigara içenlerde CEA düzeyi yüksektir. Bu yüzden tarama testi olarak kullanılması doğru değildir.

CA 125:
Özellikle over malignitelerinin (yumurtalık kanseri) takibinde kullanılan bir tümör markeri yani bir tümör belirleyicisidir. Ayrıca sağlıklı insanların %1'inde CA 125 düzeyi yüksek olabilir. Tarama testi olarak kullanılmamalıdır.

CA 15–3:
Meme kanserinin tanı ve tedavi takibinde kullanılır. Özellikle metastatik meme kanserlerinin (diğer organlara yayılmış olan meme kanseri) %80'inde CA 15–3 düzeyi artar. Ayrıca diğer bazı kanserlerde (pankreas, akciğer, over, kolon, karaciğer v.b.), hepatit, siroz ve tüberkülozda CA 15–3 düzeyi yükselebilir. Tarama testi olarak kullanılmamalıdır.

CA 19–9:
Tüm gastrointestinal sistem kanserleri ve diğer adenokarsinomlarda CA 19–9 düzeyi artar. CA 19–9 düzeyi ile tümör kitlesi arasında ilişki yoktur. Ayrıca siroz gibi bazı durumlarda CA 19–9 düzeyi yüksek görülebilir. Tarama testi olarak kullanılmamalıdır.

PSA: Prostat-Spesifik Antijen
Prostat hastalıklarının (özellikle prostat karsinomları ve benign prostat hiperplazisi) tanı ve takibinde kullanılır.

Free PSA: Serbest PSA
Prostat hastalıklarının tanı ve takibinde kullanılır.

Total Testosteron Seviyesi (T)
DHEA-SO4
17-alfa-OH-P (17-alfa-hidroksi-progesteron)

Bu üç test Polikistik Over (PKO) hastalığının tanısında kullanılır.

Share/Bookmark

Hemogram - Tam Kan Sayımında Tahlil Sonuçları

19 Ekim 2009 Pazartesi

WBC : White Blood Cells - Beyaz kan hücresi - lökosit sayısı - Lökosit
Beyaz kan hücrelerinin yani akyuvarlarımızın sayısını belli eder. Vücut savunmasında, bağışıklığında görevlidir.
WBC miktarı birçok sağlık durumundan etkilenebilir. Bakteri ve virüs gibi vücudu işgal eden zararlı organizmalarla savaşır ve vücudu enfeksiyonlara karşı korur. WBC kemik iliğinde üretilir. Renksizdir ve şekilleri de asimetriktir. WBC birkaç gün veya birkaç hafta gibi kısa ömüre sahiptir. WBC değişik sağlık durumlarının teşhisinde önemli bir kriter olarak görülmektedir.

WBC Değeri Ne Anlama Gelir?
Beyaz kan hücresi miktarı vücutta oluşan enfeksiyonlar, kemik iliği bozuklukları ve iltihaplı hastalıklar gibi birçok sağlık probleminin teşhisini kolaylaştırmada çok önemli bir faktördür. Bu ayrıca birçok tedavide vücudun cevap verip vermediğini anlayabilmek için kullanılır. WBC miktarı kemik iliği işlevini değerlendirirken de iyi bir kriterdir. WBC miktarı lökositlerin toplam sayısını ve farklı lökositlerin miktarını oluşturur. Farklı miktarda, her çeşit lökosidin oranı hesaplanır.

Yüksek WBC Değeri, Yüksek Lökosit Neden Kaynaklanır?
Yüksek beyaz kan hücresi miktarı ya da lökositoz, anemi, enfeksiyonlar, alerjiler, sistemik hastalıklar, romatoid artrit gibi iltihaplı hastalıklar, yanıklardan dolayı zarar görmüş dokular, lösemi ve fiziksel ya da duygusal stresten dolayı meydana gelir.

Heparin, kortikosteroid, kinin ilaçlar ve nöbet önleyici ilaçlar da WBC’ yi yükseltebilir. Yeni doğmuş bir bebek doğduğu gün 9000 ile 30000m/mm3 aralığında yüksek beyaz kan hücresine sahiptir. İki hafta içinde, bu miktar normal yetişkin oranına düşer. Lökositoz hamilelik sırasında da çok yaygındır.

Düşük WBC Değeri, Düşük Lökosit Neden Kaynaklanır?
Düşük beyaz kan hücresi miktarı ya da lökopeni kemoterapi, radyoterapi, aplastik anemiden ve lupus, dalak hastalığı, karaciğer hastalıkları ve viral enfeksiyon gibi otoimmum hastalıklardan kaynaklanabilir. Vitamin ve bakır ve çinko gibi mineral eksiklikleri de lökopeniye yol açabilir. Lökopeni myelodisplastik sendromu gibi bazı kemik iliği hastalıklarının sonucu olabilir. Bağışıklık sistemini baskılayan (immunosupresif) ilaçlar, bazı antibiyotikler, antitiroid ilaçlar, diyüretik (idrar söktürücü) ilaçlar ve kemoterapi ilaçları da lökopeniye sebep olabilir. Düşük kan hücresi miktarı vücudu bakteriyel, viral ve mantarsal enfeksiyonlara karşı savunmasız bırakarak, zayıf düşmüş bir bağışıklık sistemine neden olur.

RBC : Red Blood Cells -Kırmızı Kan Hücreleri
Kırmızı kan hücrelerinde bulunan eritrosit/alyuvar miktarıdır.
Eritrositler yani alyuvarlar oksijen taşıyan kan hücreleridir. Yoğun ve ağır egzersizler sırasında ve yüksek rakımda bulunulduğunda sayıları artar. Düşük olması kansızlık (anemi) veya kan kaybını gösterir. Hemolize neden olan bazı ilaçlar da alyuvar sayısını azaltabilir.

HGB : Hemoglobin (HB)
Hemoglobin kanın içerisindeki oksijenle birleşmiş olan alyuvarlardır. Kandaki toplam hemoglobin miktarını gösterir. Anemi, kan kaybı, polistemi (eritrosit sayısının normalden fazla olması) v.b. durumların değerlendirilmesinde kullanılır. Polistemi, egzersiz ve yüksek rakım hemoglobin miktarını artırırken anemi ise hemoglobin miktarını azaltır.

HCT: Hematokrit
Kandaki hemoglobin ve eritrositlerin toplam miktarını gösterir. Yani kanın şekilli denilen elemanlarının tüm kan miktarına oranıdır. Anemi ve kan kaybı gibi durumlarda miktarı azalır. Buna karşılık vücut su kaybederse (susuz kalma, dehidrasyon yada kusma gibi nedenler) ya da yüksek rakımda hematokrit miktarı artar.

MCV: Mean Corpuscular Volume
Alyuvarların (Eritrositlerin) ortalama büyüklüğüdür. MCV; kırmızı kan hücrelerinin çapı anlamına gelir. MCV düşükse eritrositler daha ufaktır, yüksekse daha genişlemişlerdir. Tam kan sayımında önemli olan bir bulgudur. Özellikle hamilelik döneminde annenin kırmızı kan hücrelerinin şekli hakkında genel ve uyarıcı bilgi verir.
Talasemi gibi önemli genetik bağlayıcılığı olan hastalıkların teşhisinde tam kan sayımı içerisinde bakılabilen oldukça pratik ancak genel durum hakkında uyarıcı bilgi veren bir tetkiktir. Talasemi hastalarında MCV oranı düşük çıkar.

MCH: Mean Corpuscular Hemoglobin
Eritrositlerdeki ortalama hemoglobin miktarını gösterir.

MCHC: Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration
Eritrosit hemoglobin konsantrasyonunun yüzde olarak ifadesidir.

RDW: Red cell Distrubition Width
Eritrositlerin dağılım genişliğini gösterir.

PLT: Platelets (Trombosit sayısı)
Trombositler pıhtılaşmayı sağlayan hücrelerdir. Hemostaz bozukluklarının ve Koagülasyon sisteminin değerlendirilmesinde kullanılır. Demir eksikliği anemisi ve akut enfeksiyonlarında trombosit sayısı artarken lösemiler, bazı enfeksiyonlar ve kemik iliğinin baskılanması ile trombosit sayısı düşer.

MPV: Mean Platelet Volume
Trombositlerin ortalama büyüklüğü.

PDW: Platelet Distrubition Width
Trombositlerin dağılım genişliğini gösterir.
LY%: Lenfosit Yüzdesi
Lenfositler : Bu hücreleri bağışıklık yanıtının humoral kısmını oluştururlar. Çok çeşitli fonksyonlara sahip bu hücrelerin en temel işlevi, mikroorganizmaları tanıyıp, onlara karşı antikor yapımını gerçekleştirmektir.

NE%: Nötrofil Yüzdesi
Nötrofiller : Bu hücrenin ana işlevi, vücuda zararlı olan yabancı materyalleri bulmak ve tahrip etmektir. Bulduğu yabancı materyali, fagositoz denen bir yöntemle içine alır ve içindeki çeşitli enzimlerle tahrip eder.

MO%: Monosit Yüzdesi
Monositler ve Makrofajlar : Bu hücreler fagositoz yapma yeteneğindedir ve lenfositlerle direkt veya indirekt yoldan bağışıklık sisteminin regulasyonunda önemli rol oynarlar. Monositlerin dokularda bulunan şekline makrofaj denir.

BA%: Bazofil Yüzdesi
Bazofiller : Bazofillerin de fagositoz yeteneği vardır ama asıl fonksiyonunu, çeşitli maddeler salgılayarak gösterir.

EO%: Eozinofil Yüzdesi
Eozinofiller : Eozinofiller de nötrofiller gibi yabancı materyali yok etmek görevi olan hücrelerdir. Özellikle, parazitlere bağlı enfeksiyonlarda belirgin rol oynarlar.

CRP: C Reaktif Protein’in kısaltmasıdır.
Normalde insan vücudunda düşük değerlerde bulunan bir proteindir. Sağlıklı kişilerde serum bazal CRP düzeyi ortalama 0.8 mg / L civarındadır. Romatoid artrit, SLE (sistemik lupus eritematozus), kalp krizi ve lenfoma gibi hastalıklarda artar. CRP özgül bir test değildir fakat duyarlılığı yüksektir. Herhangi bir hastalığa özgü değildir ve teşhis için kullanılmaz.

Share/Bookmark

TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği

17 Ekim 2009 Cumartesi

TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği Hastalık ve arızalar listesi

FMF liler askerlikten muaf olur mu? yazımızdan sonra "TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği Hastalık ve Arızalar listesi" isimli bir belgeye ulaştık. Bu belgede FMF lilerin askerliğe elverişli olmadığından bahsedilmiş.

Bu belge şu şekilde;

(HASTALIK VE ARIZALAR LİSTESİ)

Madde 36 - (Değişik madde: 06/12/2004 - 2004/8202 S.Yön/38. mad)
A) 1. Klinik ve lâboratuvar bulguları tam olarak iyileşmiş veya tedavi ile baskılanmış romatizmal eklem hastalıkları.
B) 1. Klinik ve lâboratuvar bulguları kesintisiz en az altı aylık tedavi veya takip ile tam olarak baskılanmadığı sağlık kurulu kararı ile gösterilmiş romatizmal eklem hastalıkları.
AÇIKLAMA : Bu fıkra; subay ve astsubaylarda bir yıl tedavi süresi beklenerek; yükümlülerde en az bir defa ertesi yıla bırakma veya en az bir yıl sevki geciktirme işleminden sonra uygulanır.
2. Klinik ve lâboratuvar bulguları kesintisiz olarak altı ay sürmeyen ancak, son bir yıl içinde en az iki kez tekrarladığı sağlık kurulu kararı ile gösterilmiş romatizmal eklem hastalıkları.
3. En az iki kez tekrarlandığı sağlık kurulu kararı ile gösterilmiş Ailevî Akdeniz Ateşi ya da benzeri periyodik artrit yapan hastalıklar.
4. Kas iskelet sisteminde kalıcı sekel geliştiği gösterilen hastalar (Arızanın yerine göre "Kas ve İskelet Sistemi Hastalıkları" ile ilgili bölümdeki maddelerin B dilimlerindeki fıkralar gereğince işlem yapılır.).
C) 36 ncı maddenin A, B ve D dilimlerindeki hastalık ve arızaların tedavi ve nekahet hâlleri.
D) 1. Beden hareketlerini ileri derecede bozan romatizmal hastalık sekelleri (Arızanın yerine göre 'Kas ve iskelet Sistemi Hastalıkları' ile ilgili bölümdeki maddelerin D dilimlerindeki fıkralar gereğince işlem yapılır.).


Bu belgeden görüldüğü üzere, FMF hastaları barış zamanında askerlik yapamazlar, fakat seferberlik ilanı durumunda askere çağrılabilirler.

Share/Bookmark

FMF hastaları askerlik yaparmı yoksa muaf mı olur ?

15 Ekim 2009 Perşembe

FMF hastalarının bugüne kadar edindiği tecrübeler araştırıldığı zaman fmf hastalarının askerlik yapıp yapmama konusunda kesin bir şey söylenemiyor. Biz bu blogun yazarı olarak ilk önce şunu belirtmeliyiz; Askerliğe lütfen kötü bir süreç olarak bakmayınız. Askerlik sağlıklı olan her erkek Türk vatandaşının yapması, tamamlaması gereken bir süreç.! Yakın geçmişimizdeki savaşlarda hasta hasta savaşan, düşmana kurşun sıkan dedelerimizi düşününce bunu daha iyi anlayabiliriz umarım.

FMF hastalarının atakları birbiri arasında çok farklılıklar göstermektedir. Bazıları 1-2 gün süren yüksek ateşle atlatabildiği gibi, bazıları ise günlerce süren karın ağrısı ile zor ataklar geçirebilmektedir. İşte bu farklılıktan dolayı da askerlik süresince kesin bir şey denilemiyor.
Burada yapılması gereken şey, askere başladıktan sonra ilk fırsatta bu durumu revir de görevli askeri doktorlara anlatmak. Onlar zaten duruma göre değerlendirme yapıp gerekiyorsa sizi askeri hastanelere sevk edebilirler.
Bu konuda yaşanan geçmiş durumlara bakıldığında; kimileri kısa süreli istirahatler alarak askerlik sürecini geçirmişler, kimileri yüksek çıkan kan daki değerlerden ve FMF in kanıtı olabilecek gen analizlerini askeri hastanelere sunarak askerliklerini erken bir şekilde bitirmişlerdir.

Bir internet sitesinde FMF lilerin askerlikteki muayene işlemlerine ilişkin aşağıdaki listeyi buldum ve sizlerle paylaşmak istedim.

1- Ankara Askerlik şubesinden Gata ya sevk alıyorsunuz.
2- Gataya gidip evrak arşiv bölümünden sevkinizi gastroya sevk ettiriyorsunuz
3- Gastrodaki doktordan tahlil kağıtları alıyorsunuz
4- Gen tahlilini o gün veriyorsunuz ve evinize gidiyorsunuz
5- Atağınız gelince hemen Gataya gelip diğer tahlilleri verip doktora atak halinde muayene olmaya gidiyorsunuz (unutmayın atak 30 günden sonra gelirse yeni sevk gerekli)
6- Muayene olduktan sonra yarın tekrar tahlil vermek için tahlil kağıdı istiyorsunuz (gen tahlili hariç)
7- Tüm tahlil sonuçlarını toparlayıp gastrodaki hocaya götürüyorsunuz
8- Hoca sizi başhekimliğe oradan sağlık kuruluna gönderiyor (fotolar ve nüf.cüz.fot. burada gerekli)
9- Sağlık kurulundan alacağınız kağıtla hocanın yanına geliyorsunuz o da sizi arşivdeki sekreter ablaya gönderiyor
10- Sekreter ablaya raporu yazdırıp tekrar hocanın yanına gidiyorsunuz
11- Hoca askerliğe elverişli değildir yazıp imzalayıp tekrar ablaya gönderiyor
12- Abla da bir şeyler yazıp sizi imza toplamanız için yönlendiriyor
13- Gen labaratuarı, mikrobiyoloji ve kan alım merkezinden (üç yerden) imzaları toplayıp sağlık kuruluna götürüyorsunuz
14- Bütün bu işleri bitirip pazartesi, Çarşamba ve Cuma günü öğleden önce sağlık kuruluna dosyayı teslim ederseniz öğleden sonra heyete giriyorsunuz
15- Ve akşama doğru er ve yedek subay olarak askerlik yapamaz raporunuzu alıp evinize gidiyorsunuz.

NOT: - Hastanede biraz girişken olmalısınız. Topu başkalarına atmalısınız. Şube gönderdi hemen istedi, hoca hemen istedi, aşağıdan gönderdiler, yukarıdan istiyorlar abla bu acilmiş, falan filan.
- ayrıca ilgili hocayla arayı iyi tutmalısınız, bazen çok işe yarayabilir.
- bütün bu işlemleri askere gitmeden önce yapıyorsunuz
- askere başladıktan sonra müracaat ederseniz sürüm sürüm sürünürsünüz, askerin yüzüne bakan yok, bir de yok revirde yat, yok başka hastaneye sevk, yok hava değişimi, yok bu gün git yarın gel, biz seni çağıracağız sen yukarıda yatmaya devam et falan, çocuklar perişan, askerlik yapsan daha iyi, onun için mutlaka askere gitmedin önce müracaat et
- müracatın her hangi bir tarihi yok. İstediğin zaman müracat edebilirsin.
- yanında bulundurman gereken belgeler fotoğraf, nüfus cüzdanı ve fotokopisi bu kadar
- bütün bu işlemler için her hangi bir ücret ödenmiyor.
- ÖNEMLİ: ayrıca eğer şu an fmf olduğunuza dair heyet raporunuz ve tahlilleriniz varsa mutlaka yanınızda götürün. Hocaların kanaatini ve size karşı yaklaşımını çok etkiliyor. Yoksa da müracaat etmeden, bir an önce almaya bakın.


Share/Bookmark

FMF( Ailesel Akdeniz Ateşi ) üzerine bir Powerpoint sunumu

12 Ekim 2009 Pazartesi

FMF hastalığı üzerine Akdeniz Üniversitesi Araştırma Görevlisi Arş Grv. Fadime M. İÇDUYGU tarafından hazırlanan bir yansıya (Slayt a) aşağıdaki bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

http://tibbigenetik.aku.edu.tr/fmf.ppt

Share/Bookmark

FMF, Akdeniz Ateşi Hastalığı Uzman Doktorları

10 Ekim 2009 Cumartesi

İSTANBUL

Çapa - Romatoloji Bölüm sorumlusu ve Istanbul FMF Dernek kurucu ve başkanı;
Ahmet Gül
Professor of Medicine
Istanbul University
Istanbul Faculty of Medicine
Department of Internal Medicine
Division of Rheumatology
Capa 34390, Istanbul
Turkey
Phone & Fax: +90-212-6318699
E-mail: agul@istanbul.edu.tr


Çapa Romatoloji
Prof.Dr.Orhan Aral


Cerrahpaşa Çocuk Romatoloji
Dr. Özgür Kasapcopuroglu
ozgurcopur@e-kolay.net


Cerrahpaşa Erişkin Romatoloji
Prof.Dr. Huri Özdogan


Kadın ve Doğum Uzmanı
Dr. Hüseyin Köseoglu' nu ise 0216-4117217-18 numaradan ulaşabilirsiniz.
Kendisi FMF hastalığı hamilelik ve Kolşisin hakkında deneyimli bir hekim.





ANKARA

Prof.Dr. Rezan topaloglu
e-mail; rtopalog@hacettepe.edu.tr.
Tel.0312-3051246


Ankara Hacettepe Çocuk-Romatoloji ve Nefroloji
Prof.Dr. Seza Özen
Email : sezaozen@hacettepe.edu.tr
Tel. 0312- 3051863.


Ankara Ü. Tip Fak. Ibni Sina hastanesinden
PROF:DR:OSMAN ILHAN Türk Hematoloji Dernek Baskan
tel nr. 3103333/235
e-posta oilhan@superonline.com.
sitesi www.osmanilhan.com


Erişkinler bölümünden İç hastalıkları ve Romatolojiden
PROF.DR.MERAL CALGÜNERI
Te: 0 312- 3051450
E -posta: mcalguner@hacettepe.edu.tr.


GATA Romatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı;
Romatolog ve İç hastalıkları Uzmanı
DR.SALIH PAY
Tel.nr. 0312-4256481-82
e-posta salihp@yahoo.com
sitesi www.romatizmam.com


Ankara'da Numune Hastanesi
Romatoloji Bolumu
Prof. Dr. Yasar Karaaslan


Hacettepe Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları Romatoloji
Prof. Dr. Ihsan Ertenli
Sedat Kiraz



ANKARA

İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi
İç Hastalıkları ve Romatoloji Bölümü
Mehmet Tunca (Izmir FMF dernek Baskani ve kurucusu)
0 232/ 465 21 21.
Adresi: 1375.sok Herman apt. apt No:14 kat:3 No.8 Alsancak
E-posta: tunca@superonline.com

Prof Dr.AFIG BERDELI
Ege Üniversitesi Çocuk Sagligi ve Hastaliklari Anabilim Dali
Moleküler Tıp Laboratuvari(Ege Üniversitesi Hast.de 6 katta odasi)
Tel:0232 390 42 98
GSM:0535 732 88 61
Email: afigberdeli@yahoo.com



ADANA
Adana Çukurova Üniversitesi
Balcali Hastanesi
Prof. Dr. Eren ERKEN

Share/Bookmark

COLCHICUM DISPERT Draje 0.5 mg

9 Ekim 2009 Cuma

Etken Madde(ler):
Kolşisin 0.5 mg

Piyasa Şekilleri:
50 draje içeren ambalajlarda.

Kullanım Şekli:
Akut olgularda yaklaşık 1'er saat arayla günde 6-7 draje alınır. Hafif diyare oluncaya kadar doz yükseltilebilir. Akut gut krizlerini önleyici olarak günde veya gün aşırı 1-3 draje alınır. 24 saatte 4 mg aşılmamalıdır.

Endikasyonları:
Akut ve kronik gut (damla) hastalığı, ailevi akdeniz ateşi tedavisi ve Behçet sendromuna yardımcı tedavi olarak kullanılır.

Kontrendikasyonları:
Kolşisine karşı aşırı duyarlılığı olanlarda kontrendikedir.

Uyarılar:
Diyarenin sürekli ve şiddetli oluşu halinde gereken önlemler alınmalıdır. Yaşlı ve halsiz hastalarda, özellikle böbrek, mide, barsak veya kalp hastalığı olanlarda dikkatle kullanılmalıdır. Gebelikte kullanımında fötal zararlara yol açabilir. Kesin gerektiğinde yarar/zarar oranı göz önünde bulundurularak verilmelidir.

Yan Etkileri:
Yüksek dozlarda önce bulantı, kusma, sulu ve kanlı diyare, karın ağrısı gibi gastrointestinal belirtiler oluşturabilir. Gene yüksek dozlarda hipovolemi, şok, hematüri ve böbreklerde "shut down" sonucu oligüri yapabilir. Dermatozlar görülebilir. Hipersensitivite reaksiyonları oluşabilir. Uzun süreli tedavilerde kemik iliği depresyonuyla birlikte agranülositoz, trombositopeni ve aplastik anemi oluşabilir.

İlaç Etkileşimleri:
Kolşisin, B12 vitamininin reversibl malabsorpsiyonuna neden olur. Asidik maddelerle kolşisin etkisi inhibe, alkali maddelerle potansiyelize olur. Kolşisin SSS depresanlarına duyarlılığı artırabilir, sempatomimetik ajanlara yanıt artabilir. Kolşisinle terapi alkali fosfataz düzeyinin yükselmesine neden olabilir.

Share/Bookmark

KOLSİN Draje 0.5 mg

6 Ekim 2009 Salı

Etken Madde(ler):
Kolşisin 0.5 mg

Piyasa Şekilleri:
60 draje içeren blister ambalajlarda.

Kullanım Şekli:
Akut gut artritte akut krizin ilk belirtisinden itibaren Kolsin draje kullanımına başlanır. Başlangıç dozu 1-1.2 mg olup, ağrı geçene kadar veya mide bulantısı, kusma veya diyare meydana gelene kadar her 1-2 saatte bir 0.5-1.2 mg kullanılır.

Endikasyonları:
Akut ve kronik gut (damla) hastalığı, ailevi akdeniz ateşi tedavisi ve Behçet sendromuna yardımcı tedavi olarak kullanılır.

Kontrendikasyonları:
Kolşisine karşı aşırı duyarlılığı olanlarda kontrendikedir.

Uyarılar:
Diyarenin sürekli ve şiddetli oluşu halinde gereken önlemler alınmalıdır. Yaşlı ve halsiz hastalarda, özellikle böbrek, mide, barsak veya kalp hastalığı olanlarda dikkatle kullanılmalıdır. Gebelikte kullanımında fötal zararlara yol açabilir. Kesin gerektiğinde yarar/zarar oranı göz önünde bulundurularak verilmelidir.

Yan Etkileri:
Yüksek dozlarda önce bulantı, kusma, sulu ve kanlı diyare, karın ağrısı gibi gastrointestinal belirtiler oluşturabilir. Gene yüksek dozlarda hipovolemi, şok, hematüri ve böbreklerde "shut down" sonucu oligüri yapabilir. Dermatozlar görülebilir. Hipersensitivite reaksiyonları oluşabilir. Uzun süreli tedavilerde kemik iliği depresyonuyla birlikte agranülositoz, trombositopeni ve aplastik anemi oluşabilir.

İlaç Etkileşimleri:
Kolşisin, B12 vitamininin reversibl malabsorpsiyonuna neden olur. Asidik maddelerle kolşisin etkisi inhibe, alkali maddelerle potansiyelize olur. Kolşisin SSS depresanlarına duyarlılığı artırabilir, sempatomimetik ajanlara yanıt artabilir. Kolşisinle terapi alkali fosfataz düzeyinin yükselmesine neden olabilir.

Share/Bookmark

FMF, Kolsişin, Doğum ve Kısırlık

5 Ekim 2009 Pazartesi

FMF hastalarının tek devası olan Çiğdem (colchicum autumnale) bitkisinden elde edilen Kolşisin etken maddeli ilaçlar kısırlık yapar mı? Kolşisin etken maddesi ile sperm hareketliliği arasında bir ilişki tespit edilmiştir. Ama, bu etki çok nadir olarak kısırlığa yol açmakta ve ilaca ara verildiği zaman düzelmektedir. İlacın yan etkisi olan sperm hareketliliği ilaç kesildiği zaman geçtiği halde FMF hastalığının kendisi kısırlık yapabilmektedir. Tekraralayan ataklara bağlı olarak gelişen karın iç yapışıklarının ve hastalığın doğurgan yaptığı etkilerin kısırlığa neden olabileceği bilinmektedir. Bundan dolayı kolşisin tedavisi uzun vadeli düşünüdüğü zaman zannedilenin aksine kısırlık riskini azaltmaktadır.

Hamilelik döneminde kolşisin tedavisinin kesilmemesi önerilmektedir. Bir çok hamile üzerinde yapılan gözlemler ve incelemeler kolşisin tedavisinin gebelikte kullanılmasının güvenli olduğunu düşündürmektedir. Bununla beraber, ailevi Akdeniz ateşi olan hastaların hamileliklerinin planlı olması ve öncesinde takiplerini yapan doktorlarının olurlarının alınması gereklidir. Kolşisin tedavisi gören hamilelerin doktor takiplerinin düzenli yapılması ve özellikle amniyosentez yapılarak herhangi bir sorunun olmadığının gözlenmesi önerilmektedir. Kolşisin kullanımının emzirme dönemin de güvenilir olduğu gösterilmiştir. Fakat amiloidoz oluşmuş ise bu hamilelikler risk taşımaktadır. Bu hastaların hamile kalmaları önerilmez.

Share/Bookmark

Amiloidoz Nedir ?

3 Ekim 2009 Cumartesi

Vücutta, organlarımızda amiloid isimli proteinin birikmeye başladığında ortaya çıkan, ender görülen ve riskli bir hastalıktır. Amiloid denene protein, kemik iliğimizdeki hücreler tarafından üretilir. Bu protein herhangi bir organ veya dokuda birikebilecek anormal bir proteindir. Amiloidoz, iç organlardan birinde yada birkaç tanesinde, o organların bozulmasını sağlayacak kadar amiloid proteini biriktiğinde ortaya çıkar. Hastalık böbrekleri, kalbi, karaciğeri, dalağı, sinir sistemini ve mide-bağırsak (gastrointestinal) sistemini etkileyip buradaki iç organları etkisiz hale getirebilir.

Amiloidoz bazı kanser tipleriyle (multipl miyelom, Hodgkin hastalığı) de alakalı olabileceği gibi FMF ile de ortaya çıkabilir. Diğer olgularda amiloidoz, uzun dönemde diyaliz tedavisi görmüş böbrek hastalarında da görülebilir.

Amiloidoz belirtileri nelerdir.
Amiloidoz oldukça geniş bir belirtiler silsilisiyle ortaya çıkar. Özellikle ayak bileklerinizin ve bacaklarınızın şişmesi, güçsüzlük, zayıflama, nefes darlığı, ellerde veya ayaklarda uyuşma yada yanma, şiddetli bitkinlik, ishal, dilde büyüme, düzensiz kalp atışları, deride değişmeler, yutma güçlüğü gibi belirtiler gösterir.


Amiloidoz Tanısı nasıl koyulur?
Amiloidoz gelişimi en basit olarak idrar tahlilinde protein kaybının varlığı ile gösterilebilir. Amiloidoz geliştiği düşünüldüğünde bunun biyopsi ile alınacak bir doku parçasının patolojik olarak incelenmesi ve bazı özel boyamalar yapılarak çöken proteinin gösterilmesi ile doğrulanması gereklidir. Bu amaçla karın ciltaltı yağ dokusu, dişeti, böbrek ve yağ rektumdan (kalın bağırsağın en uç kısmı) biyopsi yapılabilir.

Amiloidoz Türleri nelerdir?
Amiloidoz etkilediği organa göre değişik etkiler gösterebilen bir hastalıktır. Genel olarak 3 farklı Amiloidoz hastalığından söz edilebilir. Bunlar;
*** Primer Amiloidoz: kemik iliğindeki hücrelerin parçalanamayan proteinler üretmesi ve bu proteinlerin değişik organlarda birikmesi sonucu oluşur. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte kemik iliğinde ortaya çıktığı kesindir. FMF(Ailesel Akdeniz Ateşi) gibi bölgesel hastalıkların primer Amiloidoz ile birlikte seyrettiği sıkça görülmüştür.
*** Sekonder Amiloidoz: Amiloidoz’un bu türü bir hastalığa bağlı olarak gelişir. Amiloidoz un bu türünün tedavisi ilgili hastalığı tedavi etmek koşuluyla mümkündür. Örneğin; tüberkülozdan dolayı oluşmuş olan Amiloidoz yine tüberkülozun tedavisiyle birlikte yok olur veya baskı altına alınarak zamanla yok edilebilir
*** Herediter Amiloidoz: Bu tür Amiloidoz kalıtsaldır yani anne-babadan çocuklara geçer. Herediter Amiloidoz un genellikle sindirim sistemiyle alakalı olduğu gözlemlenmiştir ne yazıkki bu tür Amiloidoz un da tedavisi mümkün değildir.
Bu bölüm sagliksifa.com adresinden alıntıdır.

Amiloidoz un tedavisi varmıdır, mümkün müdür?
Amiloidozda tedavi için, altta yatan iltihabi hastalığın ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ailevi Akdeniz ateşinde amiloidoz genellikle tedaviye çok geç başlanan veya tedavisini düzenli bir şekilde devam ettirmeyen, ilaçları düzenli kullanmayan hastalarda görülmektedir.
Doğadan elde edilen çiğdem bitkisinin tohumundan elde edilen kolşisin etken maddesi amoloidoz ve özellikle FMF için etkilidir. Düzenli bir şekilde kolşisin almaya başlayan hastalarda amiloidoz bulgularında bir miktarda olsa düzelme görülebilmektedir. Bu nedenle, amiloidoz tanısı konulan hastaların kolşisini yan etki oluşturmayan en yüksek dozda almaları önerilmektedir. Bununla beraber amiloidozun geri dönüşü olmayan bir hastalık olduğu ve asıl hedefin amiloidoz gelişiminin engellemesi olduğu unutulmamalıdır.

Yukarıdaki yazılanlar tavsiye değildir. Kesinlik ihtiva etmez. Sadece bilgilendirme amaçlıdır. Daha geniş bilgi ve bulgular için doktorunuzla görüşmeniz önerilir. Bilimsel yaklaşım daima güvenilir sonuçlar verir.

Share/Bookmark

Ailevi Akdeniz Ateşi Tedavisi

27 Eylül 2009 Pazar

Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA) bulaşıcı olmayan, tedavi edilebilen bir hastalıktır. Ailevi Akdeniz Ateşi genetik bir hastalık olması nedeniyle hastalığın tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir. Bu nedenden ötürü uygulanan tedavi atakları ortadan kaldırma yönündedir.

Çiğdem (colchicum autumnale) bitkisinden elde edilen kolşisin bu hastalığı tedavi etmekte kullanılan yöntemdir. Ülkemizde colchicum dispert ve Kolşin isimleriyle piyasada bulabileceğiniz 0,5 mg drajeler iltihabı baskılayıcı özellikleri nedeniyle gut ve Behçet hastalığı gibi başka hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır. Kolşisin bu hastalığın tedavisinde atakları engellenmesi ve hafifletilmesi Amiloidoz gelişiminin engellenmesi için kullanılır. Düzenli ve yeterli dozda kullanılan kolşisin hastalarda atakları ya hiç tekrarlatmaz ya da daha önceki ataklara oranla hafif ve seyrek geçmesini sağlar. Kolşisinin sadece atak döneminde yada ataklar sırasında kullanılmasının hiçbir yararı yoktur. Etkili olması düzenli ve yeterli dozda kullanımına bağlıdır.

Kolşisin düzenli ve yeterli dozda kullanıldığında amiloidoz gelişimini engeller. Hatta amiloidoz gelişmiş hastalarda, idrarla protein kaybı ve böbrek yetersizliği belirtilerinde bir miktar düzelme bile sağlayabilir. Alınması gereken kolşisin doktor tarafından hastanın kilosu ve atakların şiddetine göre değişmektedir. Kolşisin tedavisinde doz aksamalarının atakların tekrarlamasına neden olabildiği bilinmektedir.

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında başlamış bir atağı kolşisin alımı engellemez. Başlamış bir atakta kişi bu atağın diğer ataklardan farklı olup olmadığını değerlendirmeli eğer faklılık varsa bir hastaneye gitmelidir. Atak geçene kadar kişi bol sıvı almalı, yorucu işlerden kaçınmalı ve istirahat etmelidir. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında Kolşisin hastayı ataklardan korumak amaçlı kullanıldığından sürekli olarak kullanılmalıdır. Atakların görülme sıklğının azalması hastalığın geçmiş olması demek değildir. Amilidoz riski nedeniyle ilacın düzenli kullanımı ömür boyu sürdürülmelidir. Kolşisin ilacı bebeklikten itibaren yıllarca güvenle kullanılabilir. Büyümeyi ve gelişmeyi engelleyici bir yan etkisi yoktur.

Yan etkileri oldukça azdır ve doza bağlıdır. Yani doz arttıkça görüme olasılığı artar. En sık görülen yan etkiler mide bağırsak hareketlerinin artması yönündedir. Karın ağrısı, bulantı, kusma, sulu dışkılama ve ishal yapabilir. Kemik iliğinde kan üretiminde baskılama, bazı kan hücrelerinde azalma görülebilir. Kas güçsüzlüğü ve kas enzimlerinde yükselmeye neden olabilir. Genellikle bu etkiler böbrek yetmezliği olan hastalarda görülür. Nadiren sperm hareketliliğinde ve sayısında azalma yapabilir. Bu yan etkiye bağlı olarak kısırlık seyrek olarak görülür ve ilacın kısa bir süre kesilmesiyle düzene girer. B12 vitamini emilimini azalttığı belirtilmişse de bu etkide çok nadir görülür. Tüm bu yan etkileri nedeniyle Kolşisin kullanamayan hastalar yok denecek kadar azdır. Kolşisin atakları önlemesi nedeniyle sürekli kullanılması gerektiğinden başka ilaç kullanmak amacıyla Kolşisin tedavisine ara verilmemelidir. Kolşisin kullanan kişinin herhangi bir başka hastalığında doktoruna Ailevi Akdeniz Ateşi hastası olduğunu ve Kolşisin kullandığını belirtmesi gerekir. Diğer bir önemli hususta gebe kalan AAA hastasıdır. Bu hastalara gebelik dönemi boyunca Kolşisin tedavisinin kesilmemesi önerilir. Çok sayıda gebede yapılan gözlemler gebelikte Kolşisin kullanımının güvenli olduğunu göstermiştir. Bununla beraber bir AAA hastası için gebelik önceden planlanmış ve takiplerini yapan doktorların olurlarının alınması gereklidir. Kolşisin tedavisi altında gebelik takiplerinin düzenli yapılması ve özellikle amniyosentez yapılarak herhangi bir sorunun olup olmadığının gözlenmesi önerilmektedir. kolşisin tedavisinin gebelik döneminde olduğu gibi emzirme döneminde de güvenilir olduğu gösterilmiştir. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığına Kolşisin tedavisiyle yanıt alamayan hastalarda Kolşisin prepatlarının denenmesi oldukça iyi sonuçlar vermektedir. Kolşisin prepatlarınında çözüm vermediği durumlarda kolisin ile birlikte kullanılabilecek bazı iltihap baskılayıcı ve bağışıklık sistemi üzerinde etkili ilaçlar bulunmaktadır. Bunlara ihtiyaç duyan hasta grubu çok az sayıdadır.

Kısaca Kolşisin ilacı
Ağrıların bir daha gelmemesine;
Ağrıların periyotlarının azalmasına (eskiden haftada bir gelirken bir kaç ayda bir gelmesine);
Krizin ağrı süresinin azalmasına ( eskiden 3-5 gün sürüyorsa 1-2 gün sürmesine);
Kriz ağrılarının şiddetinin azalmasına neden olabilir.

Share/Bookmark

FMF - Akdeniz Ailevi Ateşli Hastalığı Teşhisi

26 Eylül 2009 Cumartesi

FMF tanısı her şeyden önce iltihabi atakların varlığına, yani klinik bulgulara dayanarak konur. Aşağıda Akdeniz Ailevi Ateşli Hastalığı tanısı için gerekli bazı belirtiler eklenmiştir.

Tekrarlayan ataklar

Hastaların düzenli yada düzensiz aralıklarla tekrarlayan hastalık belirtilerini tanımlaması, FMF tanısı için en kıymetli bulgudur. Benzer belirtilere neden olabilecek hastalıkların da dışlanması gereklidir. Hasta ilk atak sırasında görülmüşse, hastalığın tekrarlayıcı niteliğinin görülmesi amacıyla takibe alınması yararlı olur.

Kan testleri
Hasta eğer atak sırasında muayene ediliyorsa, ortaya çıkan atağa eşlik eden iltihap bulgularının varlığı (ateş, kanda beyaz kürelerin -lökosit- sayısının artması, eritrosit sedimentasyon hızının artması, fibrinojen, CRP ve SAA düzeylerinin yükselmesi) ve bu testlerin atak sonlanınca normal değerlere inmesi tanıya yardımcı olur. Fakat bu yapılan testlerin pozitif olması illa ki ailevi Akdeniz ateşine özgü olmadığı, sadece o anda vücutta iltihabi bir durumun varlığına işaret ettikleri unutulmamalıdır. Dolayısıyla başka bir iltihabi hastalıkta (örneğin akut apandisit, bakterilere bağlı infeksiyonlar, vb) da yüksek çıkabilirler. Hastanın hem atakların yaşandığı günlerde hem de atakların yaşanmadığı sağlıklı günlerde muayene edilmesi ve kan testlerinin yapılmasında yarar vardır.

Aile öyküsü
Hastaların yaklaşık olarak yarısında kendi ailesinde benzer şikayetleri olan akrabaların olması tanıyı destekleyen önemli bir bulgudur. Baba, anne, kardeşler, teyze, dayı, hala amca, dede, anne anne, baba anne de bu hastalığın varlığı araştırılmalıdır. Bununla beraber, FMF nin çekinik geçen bir hastalık olması nedeniyle, ailede başka bir hastanın olmaması da şaşırtıcı olmamalıdır.

Amiloidoz
Hastada ikincil amiloidozun varlığı da tanıyı kuvvetle destekler.

Kolşisin tedavisine yanıt
FMF olduğu düşünülen hastalarda uygun dozda kolşisin verildikten sonra oluşabilecek olan atakların hiç tekrarlamaması ya da atak sıklığının ve şiddetinin belirgin olarak azalması Akdeniz ailevi ateşli hastalığının tanısını destekler.

Genetik testler
Günümüzde FMF hastalığına neden olabilen mutasyonların taramasıda GEN analizleri ile yapılabilmektedir. Bununla beraber, hastalıkla ilişkili olduğu gösterilen gen mutasyonlarının sayısı 50'den fazladır ve az sayıda merkez dışında tamamını taramak mümkün olmamaktadır. Onun dışında, mutasyonların tamamı taransa dahi, klinik olarak FMF teşhisi konan hastaların yaklaşık %70'inde iki mutasyon göstermek mümkün olmaktadır.

FMF hastalarının yaklaşık olarak %20'sinde tek MEFV mutasyonu saptanabilirken, %10 kadar hastada hiç mutasyon gösterilememektedir. Öte yandan ülkemizde taşıyıcılık oranı da oldukça fazladır (yaklaşık %13-20) ve herhangi bir şikayeti olmayan insanlarda hastalıkla ilişkili bir mutasyonu taşıyıcı olarak bulma olasılığı da oldukça yüksektir.

Yorumlama güçlükleri nedeniyle, belirli merkezler dışında genetik yöntemlerin 'tanı amaçlı' olarak kullanılması önerilmemektedir.

Share/Bookmark

FMF - Akdeniz Ailevi Ateşli Hastalığı Belirtileri

AAA yani FMF hastalığının özelliği genellikle 12 ile 72 saat arasında sürebilen iltihabi ataklara neden olmasıdır. 1 ayda 1-2 kez bu ataklar olabileceği gibi şanslı hastalarda 3-4 ayda bir kez bile görülebilir. Bu iltihabi ataklar nadiren birkaç saat kadar kısa veya bir hafta kadar uzun olabilmektedir. Bu ataklar sırasında aşağıdaki belirtiler görülebileceği gibi bu belirtilerin hemen hemen hepsi diğer birçok hastalıkta görüldüğü için tek başına yeterli tanı şansı vermeyecektir.

Ateş
En öne çıkan belirtilerden birisi Ateş olup ataklar sırasında ateş yükselmesi görülür. Ateşsiz yada çok hafif bir ateşle seyreden ataklar olabileceği gibi, bazı ataklarda 39-40°C'yi bulabilen ve titremeyle yükselen ateş görülebilmektedir.


Karın ağrısı
En sık görülen atak türü olan karın ağrısı karın zarındaki iltihaplanmaya (peritonit) bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Karın ağrısı sıklıkla göbek çevresindedir. İlk anda bir barsak tıkanıklığı yada akut apandisite çok benzer. Bir bölgeden başlayarak bütün karına yayılabilir veya belirli bir bölgeyle sınırlı kalabilir. Karın ağrısına kabızlık veya tam tersi bir durum olarak ishal eşlik edebilir.

Karın ağrısı atakları, karın zarında iltihaplanma yapabilen diğer hastalıklara çok benzeyen belirti ve bulgulara neden olur. Bunun sonucunda, bazı hastalar akut apandisit, divertikülit, kolesistit veya bağırsak tıkanması (ileus) gibi tanılarla bir ya da daha çok kez ameliyat edilmiş olabilir. Adet döneminin hemen öncesinde olduğunda adet ağrıları ile de karıştırılabilmektedir.

Karın ağrısı çok şiddetli olup hastayı kımıldatmaz, karnına dokundurtmaz. Öyle ki doktora gidildiğinde "apandisit" teşhisi rahatlıkla konur. Çünkü FMF hastalığındaki karın ağrısı atakları apandisite çok benzer. Bundan dolayı bu hastaların büyük çoğunluğu apandisit ameliyatı olurlar. Bunun kötü bir yanı olmadığı gibi iyi olduğu bir dönemde apandisit ameliyatı olunmasını öneren hekimlerde vardır. Çünkü her ağrı krizi apandisite benzeyecek, FMF tanısı alan hasta ve yakınları hatta doktoru bile krizin FMF e bağlı olduğunu söyleyecek. Ancak FMF li bir hasta apandisit olmayacak diye bir kural yoktur. Yani sık atak geçiren bir hasta günün birinde apandisit olur ve bunun FMF e bağlı olduğu düşünülürse apandisit nedeniyle kişi hayati tehlikeye girebilir.

Göğüs ağrısı
Akciğer zarlarındaki iltihaplanma atakları, göğüs kafesinin yan bölgelerinde oluşup derin nefes almakla beraber batıcı nitelikte ağrılara neden olabilir. Çok daha nadiren görülen kalp zarı iltihapları ise, göğüs kafesinin ön bölgesinde, öne eğilmekle şiddetlenen ağrılı ataklar yapabilir.

Eklem ağrısı ve şişliği
En çok ayak bileği ve dizlerde olmak üzere, eklemlerde birkaç gün-hafta sürebilen ve şiş, ağrı ve kızarıklığa neden olabilen ataklar olabilir. Aşırı yogunluk, uzun süren egzersiz ya da ayakta kalma eklem iltihabı ataklarını başlatabilir. Eklem iltihabı atakları bazen aylarca sürebilir. Daha nadiren diz ve kalça gibi eklemlerde kronik (müzmin) iltihaplar (artrit) ve omurga romatizması (spondilit) gelişebilir.

Kas ağrıları
Uzun süre ayakta kalma, yorgunluk ya da egzersiz sonrasında özellikle baldırlarda ve uyluklarda ağrı, nadiren de ağrılı şişlikler olabilir. Çok daha seyrek olarak yüksek ateşle beraber 3-4 hafta sürebilen yaygın kas ağrıları da görülebilmektedir.

Deri döküntüsü
Bazı ataklarda deride kızarıklık şeklinde döküntüler görülebilir.

Bulantı Kusma
Bazı ataklarda karın ağrısı oluşmadan önce bulantı ve ardından şiddetli bir kusma oluşabilir. Ayrıca kırgınlık ve iştahsızlık ta yine sık görülebilir.

Daha az görülen belirtiler
Erkek çocuklarda yumurtalıklarda ağrılı şişmeler şeklinde ataklar oluşabilmektedir. Çok daha nadiren, AAA hastalığının damarlarda itihaplanmalara (vaskülit) neden olabildiği bilinmektedir. Bu hastalıkta Henoch Schönlein purpurası ve poliarteritis nodosa diye bilinen damar iltihabı hastalıklarının görülme olasılığı artmıştır.

FMF ataklarında genellikle yukarıda sayılan bulgulardan birisi görülür. Ateş her atağa eşlik etmeyebilir. Ataklarda görülebilen bulgulardan birkaçının aynı anda görülme olasılığı düşüktür. Bir atakta karın ağrısı olurken, bir başka atakta göğüs ağrısı veya eklem şişi gelişebilir. Bir süre belirli bir tipte ataklar tekrarlarken, daha sonra atak şekli değişebilir.

Share/Bookmark

Genetik Boyutu

FMF hastalığına, birçok insanda seyreden ve tekrarlayan ateşli ataklara genetik bir bozukluğun yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Genetik bozukluk bir kaza sonucu bir genin değişime uğraması sonucu oluşmaktadır (ki buna Mutasyon da denir). Oluşan bu mutasyonun genin işlevini değiştirmesine ve vücuda yanlış sinyaller göndermesine yol açarak hastalığa neden olmaktadır. Tüm insanlardan her genden iki kopya vardır. Birisi anneden diğeri babadan gelir. Bu Mutasyonlar anne veya babada mevcut ise genetik geçiş iki değişik şekilde olabilir. Otozimal-resesif yada Otozimal-Dominant


Otozimal-Resesif geçim:
Hem anne hem de baba FMF hastalığına yol açan mutasyonun kendilerinde bulunan iki genden sadece birini taşımaktadırlar. Bu kişilere sağlıklı taşıyıcı adı da verilmektedir. Taşıyıcı olan kişilerde hastalık bulgusu, şikayeti yoktur, çünkü hastalığın ortaya çıkması için genelde iki tane Mutasyon olması gerekmektedir. Anne ve baba taşıyıcı olan ailelerin çocuklarının her iki taraftan da mutasyon alarak hasta olma riski % 25 dir.

Otozimal-Dominant geçim:
Hastalığın ortaya çıkması için tek bir Mutasyon yeterlidir. Bu durumda anne veya babadan sadece biri hastadır. Bu ailelerde hastalığın çocuğa geçme riski % 50 dir.
Bazı hastaların ebevenlerinde yapılan incelemelerde hiç bir Mutasyon bulunmaya bilmektedir. Hastadaki Mutasyona yol açan olayın, çocuğa hamile kalma aşamasında oluşmuştur. Bu duruma 'de Nome Mutasyon' denir. Teorik olarak ailenin diğer çocuğu için risk herhangi bir çocuktaki kadardır. Hastalığı taşıyan çocuğun, ileride kendi çocuğuna hastalığını verme olasılığı % 50 dir.(tıpkı dominant geçimde olduğu gibi.)

Share/Bookmark

FMF - Akdeniz Ailesel Ateşli Hastalığı Nedir ?

Genetik bir hastalık olan Ailevi Akdeniz Ateşi, ülkemizde sıklıkla görülmediği için halk arasında fazla bilinmemektedir. Gerek konuyla ilgili olan uzman doktorların az olması, gerekse hastalığın teşhisinin zor olması ve bu hastalıkla ilgili başvuru kaynaklarının azlığı hastaları birçok arayışa yönelmektedir.

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı (AAA) veya İngilizce adı 'Familial Mediteranean Fever' (FMF) ef-em-ef olarak okunmakta ve hekimler kadar hastalar arasında da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Ailevi Akdeniz Ateşi (İngilizce: Familial Mediterranean Fever, FMF), daha çok Türk, Ermeni, Yahudi, ve Orta Doğu Arap toplumlarında görülen irsi yani kalıtsal bir ateşli hastalıktır. Ülkemizde hastalığın görülme sıklığı 1/1000 dir yani her bin kişiden birinde Ailesel Akdeniz Ateşi görülür.

Ailevi Akdeniz Ateşi, belli belirsiz dönemlerde tekrarlayan ateş, karın ağrısı, göğüs ağrısı ve eklem ağrısı nöbetleri yapan bir hastalıktır. Nöbetler genellikle 24-48 saat sürer. Bu nöbetler çok ağrılı geçebileceği gibi kendini çok az veya hiç hissettirmeyen ağrılarla da geçebilir. Hastalarda nöbetlerin olduğu dönemlerin dışındaki zamanlarda hiçbir belirti yoktur. Adından da anlaşılacağı üzere soya çekim özelliği olan bir hastalıktır. Aniden başlayıp 1 günden 4 güne kadar sürebilen ağrılı bir hastalık durumud oluşur. Bu ağrının nedeni karın zarında yadan akciğer zarında oluşan iltihabi durumdur. Bu hastalık çoğu kez ateş ile birlikte başlar, ağrı ile devam eder. Ateş, karın ağrısı ve eklem ağrıları en sık görülen yakınmalardır. Ateş esnasında vücut ısısı 40 dereceye kadar yükselebilir. Eğer önlem alınmaz ise havale nöbetlerine de neden olabilir. Ancak yüksek ateş AAA için kural olmamakla veraber bazen hastalık, hafif yada belirsiz ateşler şeklinde de seyredebilir. Sebepsiz yere ateşlenme ile kendini gösterip hiç ağrının oluşmadığı durumlar meydana gelebilir. Ağrıdan önce mide bulantısı ve kusma gözlenebilir.

Ailevi akdeniz ateşi kalıtsal bir hastalık olup ilk olarak 1992 yılında hastalığa yol açan gen bulunmuştur. Ancak FMF ile ilgili genetik bozukluklar 1997 yılında gösterilebilmiştir. Bu gen hastalığın oluşmasında %98 etkili olup diğer etken olan gen ya da genler henüz bilinmemektedir.

FMF hastalığının ülkemizde sık görülen AKDENİZ ANEMİSİ ile hiç bir ilişkisi yoktur, bu genellikle sık sık karıştırılan bir durumdur. Her iki hastalık da birbirinden bağımsızdır.

Genellikle çocuk yaşlarından (5-15) itibaren başlar ve 50 yaşından sonra rastlanması çok nadirdir. Çok çocuklu ailelerin bir kaç çocuğunda görülebilmesine rağmen bazılarında sadece 1 çocuk hastalığa yakalanabilir.

Share/Bookmark
 
 
 
 
Topraksız Tarım , Topraksız Tarım hakkında bilgi , elektronik devre arşivi, elektrik projeleri, basit elektronik devreler , Hediye Arıyorum , Hediye arama , Hediye Bul , Zamazingolar.com , İlginç Ürünler Sitesi , Teknolojik Ürünler Sitesi , Piranha Grande , Piranha Grande youtube video incelemesi